Anlamakla Anlaşmak

Dilin Cilveleri

Ortak bir dil kullanıyoruz, diğer yandan   anlaşmak üzere oluşturulan bu ortak dilden anlaşılanların aynı olduğu varsayımı , çoğu zaman yanıltıcı. Aynı şeye bakıp farklı şeyler görmek gibi, aynı kelimeleri kullanıp farklı şeyler kastetmek, anlamak, duyumsamak mümkün.

Kişinin bir kelimenin içini neyle ,nasıl doldurduğu kişisel tarihinden etkilenir. Gördüğüm, gördüğümden anladığım ve benden süzülerek ifade bulan, benden bir parça taşır, bu anlamda sübjektif, görecelidir.

“Samimi olmayı vadedebilirim, tarafsız olmayı asla” von Goethe

Bazı kelimelerin algısı daha objektif-genel iken bazıları ( misal inanç, sevgi vb ) sübjektif anlamlar taşımaya, içleri kişisel deneyim, yorumlarla  doldurulmaya daha müsait. Burada anlaştıysak devam edelim;

Diyelim ben kuştan serçeyi anlıyorum, diğeri baykuşu . İletişimlerde, diğer kişinin, herhangi bir şeyi,  benim gördüğüm gibi görmesini beklediğim yada diğerini kendi bakışımın doğruluğuna iknaya çalıştığım anda ne olur? ” Neden kuştan serçeyi anlamıyor, kuştan baykuşu anlama , serçeyi anla ” Çoğu zaman, taraflar birbirleri için art niyetlilikten aklını kaçırmışlığa uzanan bir karara varır, herkes kendince haklıdır. İkna çabaları genelde sonuç vermez. “Söylediklerinde inat eden insan bizi sadece o görüşten vazgeçmeyeceğine ikna edebilir.” ( von Goethe)

Anlaşamam da Anlarım

Anlamak ve anla-ş-mak …

Kelime yapıları incelendiğinde görülür ki ;  anlamak tek başına, anlaşmak işteş, karşılıklı bir eylem. Bir fikir, olguyu anlamak kendi algı-hayat görüşümüzle o şey arasında kurulan ilişki demek. Bu ilişkide o fikri anlayabilir ancak onu onaylamayabilir, benimsemeyebilirim, o fikirle anla-ş-mayabilir, ondan hoşlanmayabilirim.

Hırsızlık kelime/olgusunu ele alalım; hırsızlık ne demek, anlayabilir, diğer yandan buna katılmam, bu fikirle anlaşamam, onaylamam, kendime yakın hissetmem. Ama bu fikir, olguyu anlayabiliyorum, icra edeni olmasam da okuma, gözlem yoluyla edindiğim verilerle hırsızlık ne demek, neden yanlış, sonuçları neler gibi çeşitli sorulara kendimce cevaplarım oluşmuş, var. Peki bunları bilmesem,  hırsızlığın ne olduğuna dair hiçbir fikrim olmasa, bu olgu/ fikirle anlaşıp anlaşamamam, onu onaylayıp onaylamamam mevzu bahis olabilir mi?

O halde anlaşmak yada anlaşamamak, onaylamak yada onaylamamak, öncesinde anlamayı, o da bilgi sahibi olmayı gerektirir. ( bilginin kaynakları, ‘nereden biliyorum’ sorusu bilgi felsefesi-epistemoloji konusudur; deneyim, gözlem, kitaplar, bilgi kaynakları arasında sayılabilir)

Onaylamadığımız, katılmadığımız, anlaşamadığımız, yada basitçe kendimizi uzak hissettiklerimizi düşünüp kendileri hakkında ne kadar bilgi sahibi olduğumuzu ve anlayışımızı sorguladığımızda, görülecek olan sıklıkla,  yetersiz  bilgi, anlayış azlığıdır. Bir nedenle, yolun bir noktasında kararı vermiş ve daha fazla veri girişini engelleyen “daha fazlasını bilmeme gerek yok, bilmek istemiyorum” yargısına varmış olduğumuz görülebilir ; sonuçlarından biri “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma ” vaziyeti…

Sözün kısası, herhangi bir fikirle anlaşamamak bile öncesinde neden anlaşamadığınla ilgili eser miktarda veriyi gerektirir, ne olup olmadığını anlamayı. O halde, bir fikri, olguyu,” şey” i anlayabilir ama onunla anlaşamayabilirim, ama bir fikri anlamadan onunla anlaşıp anlaşamamak söz konusu olamaz.

Örnekte, hırsızlık yapan adamın işsiz olduğunu ve aç çocuklarını doyurmak için bu eylemi gerçekleştirdiğini var sayalım; bu noktada eylemi  yapan  kişiyi anlamak ( nedenlere dair, bir miktar) mümkün olabilir. Diğer yandan bu hala eylemi onayladığım anlamına gelmeyebilir. Kişinin durumunu anladığım halde anlayış göstermeyebilir, ve hala hırsızlık fikriyle anlaşmazlık içinde olabilirim. Ama hırsızlığa dair anlayışım tanık olduğum bu durumla büyük ihtimalle genişler; ‘böyle şeyler de olabiliyormuş’

Temsiller- Özdeşleşmeler

Diğer kişilerle ilişkide , bu bağlamda, 3 öğeden söz ediyor oluruz, ben, fikir/olgu/eylem ve diğer kişi…

Fikri/eylemi ( hırsızlık) anlayıp diğer kişiyle ( hırsız)  anlaşamayabilirim ( ben -eylem/fikir-diğer kişi)

Temsiller nasıl çalışır, örnekle düşünelim; doktorluk olgu/kelimesiyle, genel olarak olumlu bir ilişki vardır, kutsal bir meslek sayılır. doktorluk mesleğini temsil eden doktorlardır ( meslek/olgunun vücut bulmuş hali) Mesleğini doğru icra etmeyen bir doktorla karşılaştığımızı var sayalım. O tek bir doktorla olan nahoş deneyime rağmen doktorluk mesleği( olgusu) bizim için ( gücü azalsa da ) pozitif olabilir. Tek bir doktorun yanlışı ile bütün doktorlara ve doktorluk mesleğine karşı olmak, bir kişinin temsilini, bütün meslek( kavram) a mal etme, genelleme, özdeşleştirme yanılgısı taşır. Biliriz ki, “şeyler” kendilerini temsil edenlerden ayrı birer varlıktırlar ( insanlar olguların taşıyanları, temsilcileridir )

Bir fikir-eylemin  bir kişiyle ilişkili hale gelişi, kişiselleştirilmesi süreci, burada fark edilmesi kritik olan… Hem kendi varlığımızda yaşadığımız, hem diğerlerine “yaptığımız” , özdeşleşme ve özdeşleştirme. Bu işleyişi anlamak neden önemli;

Şu an sahip oldugumuz, bizi tanımlayan bazı nitelikleri doğuştan getirir , bazılarını sonradan ediniriz. İnsan doğduğunda, bir inanç, fikir, meslek, statu sahibi değildir. Çırılçıplak, bir cinsiyeti ve belli ihtiyaçları olan bir varlık olarak dünyaya gelir. Fikirler, görüşler, meslekler, inançlar, alışkanlıklar ve bir sürü şey sonradan edinilen, öğrenilen, kazanılandır.

Kimlik/kişiliğe evrilen fikir, inanç, görüş, meslek, alışkanlık, gibi insanı toplum içinde ve kendiliğinde tanımlayan bu yapılar ‘edinilmiş’ ve değişime açıktır. Kişisel tarihlerimize baktığımızda, dün  bizim için önemli olanların bugün önemli olmadığını yada tersini görmek mümkündür. (Bu değişimlerin içinde , insanın değişmeyeni, özüne ait olan nedir? )

Bu noktada, ikili-çoklu-toplumsal ilişkilerde , fikir, olgu, görüşleri savunan kişiyi o fikirle özdeşleştirip indirgemek ve sonucu oluşan ayrışma-karşıtlıklar fark edilmeli. İnsan, doğuştan, fikir-görüş sahibi midir ki fikir-düşüncesinden ibaret olsun… ( Oysa karşıtlık mevzuları büyük ölçüde öğrenilmiş, değişebilir nitelikler etrafında döner.)

İnsan fikir, düşünceden ibaret sayıldığı, kendisini bir fikir,olguyla özdeşleştirdiği ve karşısındakini öylece tanımladığında, kendisiyle aynı fikirde olmayan milyonları karşında bulur. “İnsan olmak” ortak paydasından uzaklaşılır; bizim gibi yiyip içen, nefes alan varlıklardan sayısız farklılık nedeniyle ayrı-yabancı düşmek kolay ve yabancılaşma kaçınılmaz olur.

Anlamakla Sevmek

Hayatta ortak düşünce, ilgi alanı, değerlere sahip insanlarla anla/ş/maya meyilliyiz, bunda bir sıkıntı yok; kritik soru,  bizimkinden farklı değer, düşünce, fikir yapılarına sahip insanlarla o görüş ve fikirlere katılmasak da anlaşmanın bir yolu var mı?

Wolfgang von Goethe kulak verelim; “İnsan bir şeyi sevmedikçe onu anlamayı öğrenemez.”

Anlaşmaya giden yol , anlama ve anlayışa bağlanıyor gibi, özellikle “ farklılıkları ”

Söylenegelir; “farklılıklar güzeldir”, öyleyse onlardan neden korkulur? Korku, sevginin ol(a)madığı yerde durur.

Çeşitliliğin zenginliğe dönüştüğü, karşıdaki insanı yada olguyu gerçekten tanıma fırsatının doğduğu yer tam da zorlanmanın olduğu yer gibi; farklılıklar, görüş ayrılıkları…

Muhtemel ki, bir şeyleri anlamamak , anlamayı istememek ve o şeyi sevmemek arasında bir ilişki var ( ilişkiler kendi varlığımızın yansıyanı ve tamamlayıcısıysa, kendimizle kendi varlığımız arasında da…) Bu yüzden , sevgi-bilgi-anlayış iç içe, birbirine derince bağlıdır.

Farklı olduğumuz kadar benzer miyiz? Cevap, ‘insan olmak yolculuğu’ deneyim ve algısıyla ilişkili gibi…

Anlayışı genişletmek, derinleştirmek, insanın hayatla-kendiyle ilişkisi ve yansıyanı olarak diğerleriyle ilişkisinde yeni açılımlara , genişlemelere anahtar olabilir, anlaşamadıklarımız kendimizi bilmeye vasıta olabilir.

**

İnsan başkasının görüşünde olmadan da onu anlayabilir.

Anlaşmak için de anlaşmamak için de anlayışa , anlamaya gerek vardır.

“Homo sum humani nihil a me alienum puto; insanım ve insana dair hiç bir şey bana yabancı değildir. “

Psk. Alev A. Topçu

7.5.2019

Leave a Reply

Your email address will not be published.


Notice: ob_end_flush(): failed to send buffer of zlib output compression (0) in /home/kozmikpsk/public_html/wp-includes/functions.php on line 5221