Biraz duygu ; E-motion

Düşünce ve davranışları etkileyen fiziksel ve psikolojik değişimle sonuçlanan kompleks duyumsamalar olarak tanımlanır, duygu.

3 belirgin öğe taşır; subjektif deneyimdir, fizyolojik tepki, ve davranışsal/ifadesel cevap…

1972 de Paul Ekman evrensel 6 temel duygu tanımlamış; öfke, tiksinme, mutluluk, üzüntü ve şaşırma; doğuştan, yapısal ( innate). Bunlar uyarıcılar hakkında çabuk yargılarda bulunma ve uygun tepkiyi vermek üzere evrimde yer alan, beynin en eski kısımları limbic, amygdala, hipotalamus, ve thalamus tarafından belirlenen, evrimsel olarak öncelikli süregeldiği için kültürler arası benzerlik gösteren duygulardır.

Ancak bütün duygularımız beynin eski yapılarıyla ilişkili olarak gelmez, daha kompleks bir dizi duygusal deneyimlerimiz mevcut. Örneğin bedenin düştüğü hissedildiğinde amygdala korku hissedebilir, ancak bu korku misal binilen uçağın gücünü kaybedip düşmesinde, yolda yürürken düşmekten daha farklı yorumlanır. Duygulara eşlik eden bilişsel yorumlar “bilişsel değerlendirme “ (cognitive appraisal ) olarak isimlendirilir. İkincil duygular denilen , gurur, öfke , utanç, duyarsızlık, sempati ve onur gibi duygularda bu bilişsel bileşenlerin ağırlığı fazladır.

Duygulanım , dışarıdan gelen bir etki ( uyarıcı) nin algılanması ile gelişen “uyarım” ve duygulanmayı içerir. Burada işleyiş nasıldır? Uyarım hissedilir, ancak uyarım duygunun deneyimlenmesinden önce mi sonra mı yoksa onunla birlikte midir? Uyarıcının yorumu ( bilişsel yapının ) rolü nedir ? Buna dair psikolojide geliştirilen 3 teoriye bakalım:

Cannon-Bard Teorisine göre, duygunun deneyimi fiziksel uyarımla birlikte olur. Korku duygusu deneyiminde, “ korkuyorum ve kalbim deli gibi atıyor “ birlikte hissedilir. Korku duyulduğunda, tehlikenin farkına varıldığında, kalp atışı hızlanır.

James Lange Teorisine göre, uyarım ve duygu birbirinden bağımsız değildir, duygu uyarıma bağlıdır. Yani korku kalbin hızlı atışıyla birlikte değil, kalp hızlı attığı “için “ olur. William James e göre, “üzgün hissederiz, çünkü ağlarız, öfkeli hissederiz çünkü vururuz, korkarız çünkü titreriz.” (James, 1884, p.190)

2 Faktör Modeli Teorisi ise, uyarım ve biliş ( cognition) duyguyu birlikte yaratır der. Duygu deneyimi uyarımın şiddeti tarafından belirlenir ve durumun bilişsel değerlendirmesi duygunun ne olacağını belirler. Hem uyarım ve hem değerlendirme gerekli olduğundan, burada duyguların uyarım ve biliş olmak üzere 2 faktöre sahip olduğunu söyleriz. ( Schacter, Singer , 1962)

Bazı şiddetli uyarım durumlarında deneyimleyen kişi için duygunun ne olduğunu tanımlamak zor olabilir. Kişi bir uyarım hissettiğini, uyarıldığını bilir ama bunun anlamı daha az net olabilir. Misal, romantik ilişkilerde,insan, bir gün deli gibi aşık ertesi gün nefretimsi hissederken duygusunun ne olduğuna dair yorumundaki bilişsel içerik daha az nettir. Yüksek uyarım içeren bu gibi durumlarda aşk yada nefret aynı anda yaşanabilir. Kişinin deneyimlediği duygunun kaynağını hatalı tanımlaması ( misattribution arousal ) uyarıma yanlış atıf olarak adlandırılır.

Burada akla şu soru gelebilir; Deneyimlediğimiz duyguyu anlamlandırma işini, uyarımı( hislerimizi ) gözlemleyerek mi hisse dair düşüncelerimizi gözlemleyerek mi yaparız, ya da hangisi ağır basar? Başka bir deyişle, nasıl hissetmem gerektiği ya da hissettiğime dair yorumumun etkisi, duygulanımda ne kadardır?

Bu noktada , 2 faktör teorisyenleri, Stanley Schacter ve Jerome Singer duygu denilen oluşumda bilişsel parçanın kritik olduğunu söylüyor: hatta belli bir tanım verildiğinde deneyimlenen uyarımın herhangi bir duygu olarak yorumlanabileceğini iddia ederler. Dolayısıyla, kişinin kendisi için bir açıklama yapılmayan bir uyarıcı için bu durumu o an çevresinde yaratılmış olan bilişlere göre yorumlayacağını hipotez ederler. Diğer yandan, uyarımları için belirli bir etiket-tanımları olan insanlar, bir tanım arayışına girmez ve duygu hissetmemeye daha yakın olurlar.

Bu hipotezin test edildiği zeki deney şu şekilde yapılmış:

Erkek katılımcılar, rast gele gruplara ayrılıyor. Bir kısmına sinir sisteminin savaş-kaç tepkisine benzer tepkiler ortaya çıkaran epinefrin veriliyor.  Epinefrin enjekte edilenlerin bir kısmı bu bedensel tepkilerin enjeksiyonun etkisi olacağı konusunda bilgilendiriliyor.(1) Diğer enjeksiyon yapılanlar ise ya enjeksiyonun bir etkisi olmayacağı yada alakasız bedensel tepkiler yaşayabilecekleri söyleniyor, kaşınma , baş ağrısı gibi.(2) Enjeksiyon yapıldıktan sonra katılımcılar bir odada bekletiliyor. Burada katılımcıların başka bir denek olduğunu sandıkları aslında deney ekibinden biri bulunuyor. Bu kişi, öforik ( mutlu)  yada öfkeli davranışlar sergiliyor.

Fizyolojik uyarımın semptomları hakkında doğru bilgilendirilenler ( 1) kendilerine öfke yada öfori (mutluluk) benzeri herhangi bir duygusal bir değişim yaşayıp yaşamadıkları sorulduğunda hayır cevabını veriyorlar.(sahte deneğin davranışlarına bağlı soruluyor)   2.grup, fizyolojik uyarımı enjeksiyonla bağlantılı olarak beklemeyenler , ki kendilerine bunun hakkında doğru bilgi verilmemişti, sahte deneğin davranışlarıyla ilişkili mutluluk yada öfke deneyimleyip deneyimlemedikleri sorulduğunda evet cevabını veriyorlar.

Epinefrin verilen herkes aynı bedensel uyarımı yaşadığı halde, sadece bu uyarımı beklemeyenler ( bilgilendirilmeyen grup ) fiziksel uyarımı duygusal durumlarında değişiklik olarak yorumlarken contexti ( sahte deneğin davranışlarını) kullanmıştır.

**

Duygu deneyimine ilişkin teoriler ve psikolojinin hayvanlardan insanlara uzanan çalışmaları duygularımıza dair bilinç kazanma, duygularımızı okuma becerisine değer katabilir.

 “pain is inevitable suffering is optional; acı (pain ) kaçınılmazken acı çekmek (suffering) seçimseldir ” örneğinden gidelim.

Acı fiziksel işaret veya duyumlardır, bir olay veya duruma dair. Acı çekmek ( suffering) ise acı hakkında kendimize anlattığımız hikaye , acıya yaptığımız yorumla ilişkilidir.

Şöyle formüle edilebilir :

Acı x kabul ( onay değil ) = no suffering

Acı x direnç ( kabulsüzlük) = suffering

Acı gerçektir, ve onu hissetmek ve deneyimlemek ( kabulden kasıt ) iyileşmenin gerçekleşmesine yardımcı.

Burada acıda fazla mesai yapmak, takılı kalmak , uyanık olunması gereken.

Temel soru, acı nasıl ele alınmalı ki büyümeye kuvvet olsun?

Acı deneyimi farkındalığına destek niyetine şu soruyu bırakalım;

“Acı, keder, kayıp , yoksunluk gibi acı veren durumlara ( uyarıcılara) getirdiğimiz yorumlar , mücadele ve dayanma gücümüzü arttırmakta mı yoksa azaltmakta mı ?”

Psk. Alev A. Topcu

Kaynak: psychologynoteshq.com/theoriesofemotion

Comments

  1. Ferejmurat Cevapla

    İnsanı güçlendiren acıyı kabullenerek direnmektir. Kabul etmeden direnç göstermek potansiyel düzelme yerine kaçaklara sebep olmaktadır ve enerji kaybıyla sonuçlanmaktadır.

    • norah6 Cevapla

      Katılıyorum, katkı için teşekkürler

    • norah6 Cevapla

      Evet.. Katkı için çok teşekkürler

Leave a Reply

Your email address will not be published.


Notice: ob_end_flush(): failed to send buffer of zlib output compression (0) in /home/kozmikpsk/public_html/wp-includes/functions.php on line 5221