(Okuma Süresi:15 dk)
‘Niçin insanlar , bir konudan söz etmek için hemen bu budalacadır, şu akıllıcadır, bu iyi , şu kötüdür, demek zorunda ?
Bu ne anlama geliyor? Yargıladığınız eylemin içsel koşullarını araştırdınız mı ? Eylemi meydana getiren , onu bir zorunluluk haline getiren nedenleri kesin olarak belirleyebiliyor musunuz? Eğer böyle yapmış olsaydınız ,yargılarınızı öne sürerken bu kadar aceleci davranmazdınız’ Goethe
…
Şiddetin yıkıcılığı, insan olma işi-anlamında güncelleme zorunluluğuna işaret olsa gerek. Bir ‘sonuç’ olarak şiddeti, (bireyin bireye ve büyük resimde toplumun bireye) kendisini oluşturan nedenleri anlamadan çözmeye çalışmak , ayaksız hayaller kurmaya denk…
**
Bir cinayetle ortaya çıkan şiddet dışında, bir çok sessiz cinayet sayılabilir. Son ana , ölme-öldürülmeye gelene dek, bir insanı her gün yaşarken öldüren olguları anlamak aklımıza uzak değildir. ( Ölüme giden yol, yaşamın yolundan farklı mıdır? Meal; nasıl yaşadı ki bir insan , sonuna böyle yürüdü …Nihai bir tek olay değil, yolun-yolculuğun bütün örüntüsü….)
İnsanın içinde yaşama dair umudu, neşeyi, canlılığı öldüren her unsur ölüme yakın değil midir ? Buradan bakıldığında, şiddet- cinayet vb , sanılan ve görülenden daha yaygın ve elimdir; ölürken ölmek kadar yaşarken ölmeyi de konuşur bu coğrafya; ‘Ölmeye geldik’ bu topraklarda duyulur, en coşkulu anlarda…Ya yaşam ?
İnsan yaşamı neyle nasıl var eder, insanın içinde ‘yaşamak isteyen’ nasıl çoğalır ve büyür ? Hayata çocuk getirmek , toprağa tohum ekmek, yazmak, çizmek, paylaşmak, toprağa tohum ekmek vs. Aklımıza gelenler ?
Çocuklarımız değerli, farkındayız.
Bu kabul üzerinden, ayrılık vakti gelirse-geldiğinde, çocuğunu diğer ebeveyne düşman eden yada çocuğunu anne-babasız bırakmak bahasına karşı tarafı yok eden ( her türlü anlamında ) anne-baba neyle nasıl açıklanır ? Bir anne-babanın diğer ebeveyne karşı çocuğunu ‘doldurmasını’ çocuğuna sevgisiyle yada bir adamın boşandıktan sonra eşinin yaşamasına tahammülsüzlüğünü erkeklik onuruyla açıklamaya çalışmak, en hafif tabirle iyi niyetli bir basite indirgemecilik’tir.
Elbet cinsel kodlarla şekillenen ve zorunlu olarak cinsel kimlik-bedende vücut bulan yapıları ele almak, bireyin kendi var oluşu-hayatla ilişkisi ve değerlerini bir bütün olarak irdelemeyi gerektirir; kadın-erkek , anne-baba olmak insan varlığının önemli parçalarıdır, bütünü değil; varlığın başka organlarıyla etkileşirler.
İnsanın , kadın olsun erkek olsun, -yapıcı yada yıkıcı-davranışlarının geldiği yeri (yeterli ve değerli hissetme ihtiyacı, kendini gerçekleştirme eş zamanlı aidiyet, onurlu yaşam sürme, maddi manevi ihtiyaçlarının karşılanması vb ) ve bu noktalardaki işlevsel olmayan, yıkıcı kodlamaları tespit etmek ve gereğince sağlıklı yapılarla yenilemek zorunludur, uzun vadeli çözümse, istenen…
Sadece erkeğin kadına değil, kadının erkeğe, erkeğin çocuğa, kadının kadına, kadının çocuğa, gücü yetenin yetene uyguladığı görünen ve görünmeyen şiddet söz konusudur. Havada koklanabilir toplumsal hücre içi korku, kanser gibi yaygın ve karanlıkta; güç yanılsamalarıyla, kıtlık bilinciyle , sahi yerine ikame, –mış gibi yapılarla beslenen, ama her birimizi aç bırakan, hapseden… Bencillik , kıskançlık, diğerinin mutluluğundan mutsuz olmak vb kök mutsuzluğun ( yaşamla ilişkilen/e/meyiş, güvensizlik, değer ve yeter yapılarındaki işlevsizlikler vs ) ‘semptom’larıdır.
Bir erkek-insanın kimliği, değer duygusu yalnızca cinsiyeti ve uzantıları üzerinden inşa edilir ( iktidar sorunsalı ) , bir kadın-insanın yaşam-değer algısı erkek üzerinden yapılandırılırsa ( beyaz atlıyı bekleyen prenses ) insanlar ne kendine ne ötekine, ne birlikte ne ayrı huzur ver(e)mez …
Ne ailenin, ne kadın-erkek birleşmesinin kutsiyeti tartışılır, burada mevzu tutmakla bırakmak, öldürmekle–yaşatmak, sevgi- korku-güç dinamikleri… ( bknz.bir hayat felsefesi olarak ya benimsin ya toprağın…)
İnsan da , toplum da yaşayan bir canlı ve bütündür. Sonucu, bir noktadaki maraz, beden ve ruha yayılmış ( ruh-beden ayrı ele alınamaz ) uç-uzantılara sahip. Bir sorun kendisini oluşturan nedenlerin komple-bileşke sonucu, neden-değişkenler de ,birbirleriyle etkileşir.
**
Bir bütünse toplum-vücut, ne kadın bütün olmadan erkek mutlu olabilir, ne erkek bütün olmadan kadın… Bu bedenin ne aklı ne kalbi ne rahmi birbirinden ayrıdır, bir ve bütün çalışır, işler…
Ama uyumlu ama uyumsuz…
Bireyden mürekkepse toplum ,birey kendibütün olmadan toplum ‘birbütün’ olabilir mi?
“Her insan yalnızca kendisi değildir, aynı zamanda bir kereliğine, tümüyle kendine özgü, her durumda önemli ve ilginç bir nokta oluşturur, öyle ki dünyanın tüm olayları bu noktada birbiriyle kesişir, birkezliğine bir karışımdır bu, bir daha aynı biçimde asla yinelenmez. Dolayısıyla, her insanın yaşam öyküsü önemlidir, sonrasız ve tanrısal nitelik taşır; bu yüzden insan yaşadığı ve doğanın istemini yerine getirdiği sürece olağanüstü ve her türlü dikkate layık bir varlıktır. Her insanda akıl bir surete bürünmüştür, her insanda ilkel yaratık acı çeker, her insanda kurtarıcı bir İsa çarmıha gerilir.” Demian/ Hermann Hesse
…
İnsan, kendisi için bir önem taşımayana, ilgi-öncelik alanına girmeyene öfke yada sevgi dediğimiz bir his çoğun taşımaz. İnsan ,kendisinin yaşamının bağlı olduğu yaşamları yok yada var etmek ister, eylem köklerimiz neden sorusuna yanıt bir motive-neden içerir . Oyleyse, bir öldürme ya da yaşatma eylem-niyeti iyi-kötü yargısından bağımsız, arkasında “önem”i taşır, bir insanın öldüren yada yaşatan kişi için temsil ettiği her neyse, o şey ‘ölümüne önemli’ olabilir. O önem yaşama, yaşatma değerinden daha büyük …olabilir…
Önem-değerin ters-bozuk-yıkıcı çalışması ayrı konudur. Insan baş edemediği, kendisiyle ne yapacağını bilemediğini ( bir önemli’ yi) yok etmeye pekala çalışabilir. Bu durumda, ya zorlayan-bilinmeyen vasıtasıyla dönüşür öğrenir yada zorlayan-bilinmeyeni yok etmeye meyleder.
Seri katillerde ölüm-yaşam olgularının bir birinin içine geçmişliği keskin ve hayret uyandırıcıdır; Jeffrey Dahmer beğenip ilişki kurduğu gençleri öldüren ve onları sevgisinden yediğini söyleyen bir seri katildi, Albert Fish öldürdüğüyle beslenen diğer bir katil…Bu uç-psikotik örnekler, insan eylem-davranışlarının nedenleri , dinamiklerini anlamak ve çoğun yaşam-ölüm-var olma-güç ekseninde döndüğünü okumak içindir, böylece hassas ayar-dengeler hissedilebilir.
Dğer yandan, başvurduğu ve uyguladığı ‘beklenmedik'(?) şiddetle yol açtığı yıkım şok yaratanlar, psikotik yada seri katil olarak adlandırılan toplumun azınlık olan ve çoğu ‘içerdeki’ ( tımarhane yada cezaevi) kısmı değil, sıradan, aramızdaki ‘ insanlar… Bu yüzleşme neden önem taşır ; şiddet, 3. sayfalarda falan kişinin diğerine yaptığı, sana bana ‘dışarı’ bir olgu değil, bilakis senin benim içimizde duran ve uyuyan, patlaması bir iğne ucuna bakan ( dürt-ü) potansiyeldir. Bu, ‘görülmeli’. Zira , ancak ve ancak varlığı kabul edildikten sonra, psişede var olan, yıkıcı bir potansiyelin, yapıcı kullanımı, yönlendirmesi ve dönüşümü üzerine konuşmak mümkün hale gelir. İnsanlığın muhtemel sorusu ‘içimdeki bu enerjiyle ne yapacağım’, ki hali hazırda verilmiş olan cevapların kolektifi getirdiği yıkıcılık ortada, söze gerek bırakmaz.
Saldırganlık Konusunda Birkaç Araştırma :
“Kökleri çok eski zamanlardaki, misal bir kaplan tehlikesine cevap vermek gibi, basit işaretleri analiz etme rutinine sahip olan insan aklı, evrimleşti, ve son zamanlarda hızla genişleyen beynin sonucu olarak, daha derine hareket ederek fazla adapte olabilir hale geldi, insanlığın geçirmiş olduğu adaptasyonlar gibi. Ruhlarımızın bir yanı geçmiş zamanların ilkel av-avcı oyununa devam etse de oyunun tezahürlerinin değiştiğini kabul ederiz.”
…
Human Agression isimli kitabında , Dr. Anthony Storr cichlid adı verilen bir balık türü üzerinde yapılan bir deneyden bahsediyor. Bu balık türü doğuştan agresif. Saldırganlığının yönelimi için onlara düşmanca davranan komşulara ihtiyaçları var. Böyle komşuları olmadığında, bu balıklar agresif olmayı kesmiyor, bunun yerine agresif olabilecekleri bir şeyler aramaya başlıyorlar. Araştırmacılar bir cichlid balığı ailesini iki çocuklarıyla birlikte izole ediyor. Ortamda yalnızca bay ve bayan balık ve iki çocuğu olduğunda ve bir düşman komşu olmadığında, bay cichlid in, saldırganlığını eşi ve iki çocuğuna yönelttiği görülüyor. Eşi ve çocukları ortamdan alındığında, erkek balık bu kez içinde bulunduğu tank’a saldırmaya başlıyor.
Saldırgan davranış, insanda, kişinin motivasyonuna bağlı olarak, düşmanca veya enstrumental olarak 2 şekil alıyor. Düşmanca saldırganlık, öfke duygusu ve acı verme kastıyla, daha dürtüsel, plansız gerçekleşir, sokakta bir yabancıyla kavga etmek gibi. Enstrumental saldırganlıktaysa bir amaca ulaşmak hedeftir ve acı verme niyeti taşımayabilir. (Berkowitz, 1993)
Saldırganlığın neden var olduğuna ilişkin farklı teoriler var. Bazı araştırmacılar, agresyonun evrimsel amaç taşıdığını iddia eder. (Buss, 2004). Erkekler kadınlardan daha fazla agresyon gösterme eğilimindedir. (Wilson & Daly, 1985). Evrimsel psikoloji bakışından, erkek agresyonu, primatlarda olduğu gibi, diğer erkekler üzerinde baskınlık göstermek ki, eşi korumak ve erkeğin genlerini sürdürmek amacı taşır. Cinsel kıskançlık erkek agresyonunun bir parçasıdır ki erkeğin dişinin soyunun ebeveyni oluşunu korumayı amaçlar. Agresyon erkeklerde evrimsel bir amaca hizmet ediyor görünürken, kadınlar da agresyona başvurur. Kadınlar daha çok enstrumental agresyonu sergilerler ki amaca ulaşma niyeti taşıyan, daha planlı nitelikte olan türüdür .(Dodge & Schwartz, 1997). Diğer kişinin sosyal pozisyonunu etkileyen negatif iletişimler kurmak vs. Agresyonu açıklayan diğer bir teori de hayal kırıklığı (frustration aggression) teorisidir. (Dollard, Doob, Miller, Mowrer, & Sears, 1939). Buna göre insanlar amaçlarına ulaşmaları engellendiğinde agresif hale gelirler.
Psikolog Clara Thompson saldırganlığı şöyle açıklıyor; “Saldırganlık , yıkıcı olmak zorunda değil. O, büyümek ve hayata hükmetmek için doğuştan bir eğilimden gelir, ve bu, yaşayan tüm maddenin özüdür. Sadece bu yaşam enerjisi engellendiğinde, öfke, nefret ve onunla bağlantılı hale gelir, üstüne yapışır.”
Bu enerjinin varlığı kabul edilmediğinde ne olur ? Jung, ‘gölge’ demişti, olana. ( Varlığı inkar edilen, yok olmaz, şekli şemali değişir, varlığını sürdürür. Karanlığa karanlık demezsen , o da gölgeye kaçar. )
“En derin anlamında , gölge, insanın arkasında sürüklediği görünmez kertenkele kuyruğudur. Dikkatlice kesildiğinde, gizemlerin iyileştirici serpenti haline gelir. Sadece maymunlar onunla gösteriş yapar.” Jung, The Integration of the Personality. (1939).
“Bir insanı gölgesiyle karşılaştırmak ona ışığını göstermektir. Kişi, birkaç kez, zıt kutuplar arasında yargıç olarak durmayı deneyimlediğinde, “kendi” ile kastedilenin ne olduğunu anlamaya başlar. Gölgesini ve ışığını eş zamanlı algılayabilen herkes, kendisini iki taraftan görür ve ortaya bulur.” Jung, Good and Evil in Analytical Psychology” (1959). In CW 10. Civilization in Transition. P.872
*
“Sevginin hüküm sürdüğü yerde yönetmek arzusu yer almaz, ve yönetmenin ağır bastığı yerde sevgi eksiktir. Biri diğerinin gölgesidir.” C.Jung
*
Yaşamı büyüten zamanlara niyetle
Psk.Alev Topçu
29.8.2019