Yürümenin Felsefesi (3)

Tutum

“….Bir şeyin maliyeti aslında, ister derhal ister uzun vadede olsun, hayatta neye mal olduğuyla ölçülür.
Aynı zamanda kârı faydadan ayırmaya yarayan yoldur bu.
Ormanda çıkılan uzun bir yürüyüşten ne kar elde edilir? Hiç. Satılabilecek hiç bir şey üretilmemiş, topluma hiçbir fayda sunulmamıştır. Bu açıdan bakıldığında yürüyüş, işe yaramaz beyhude bir eylemdir. Geleneksel ekonomide bu, heba edilmiş, servetin üretilmediği kayıp zamandır.
Halbuki yaşamım için bana sağladığı fayda – sırf içsel nedenlerle de değil- muazzamdır. Tüm gün kendimin sermayesi olurum. Doğa bütün cömertliğiyle renklerini bana sunar. Bunlar bize bir şeyi ifade ediyor. Yürümek kâr değil, fayda sağlar.
Kârla fayda arasındaki fark , kâr getiren eylemleri benim yerime başkasının da yapabilecek olmasıdır. Ve gerçekten de kâr getiren eylemler zaten başkaları tarafından yapılabilir olageliştir. Öte yandan, benim için faydalı olan şey, tavırlara, davranışlara, yaşamımın başkasına kati surette devredemeyeceğim anlarına bağlıdır. Kendiniz için saptadığınız herhangi bir eylemi tartabilmek için, şu soruyu sormanızı tembihler; “ Bunu benim yerime, başkası da yapabilir mi?”
İş için yerimizi başkasına verebiliriz ama yürümek için değil. En büyük fark budur işte…
“Tam olarak ne kazanıyor veya ne kaybediyorum?
Daha çok para kazanmak adına sade bir yaşamdan neleri feda ediyorum?”
Theraou , bir çantaya, duvarlara , bir yatağa ve sandalyelere ihtiyacımız olduğunu kabul eder ama tam olarak hangi çatı, hangi eşyalar bunlar?
Eğer yaldızlı kapı kolları olan çok büyük bir ev istiyorsanız , bunun için senelerce çalışmanız ve hava durumunu yada gökyüzünün rengini unutmanız gerekebilir.
Halbuki, yalnızca sizi soğuktan koruyacak bir çatıya, bir yatağa ve üstünüze sereceğiniz bir battaniyeye sahip olmak çok para etmez, çok az emek ister ama getirisi çoktur: Kalan zamanda bedeninizi koruyacak yürüyüşler yapabilir ve doğanın ücretsiz gösterilerinin tadına varabilirsiniz.
Tutumluluk, hep daha fazlasına sahip olmak için kendilerine yabancılaşanların servetinin olduğu kadar sıfıra sıfır elde var sıfırı kazanmak için helak olanların sefaletinin de karşıtıdır. Sisteme karşıttır bu tutumluluk; mevzubahis oyuna katılmamaktır. Paraya tutunmak, kemer sıkarak tasarruf yapmak, harcama yapmaktan çekinmek değil , oyunun tamamen dışında olmak demektir. Tercih edilmiş, bilinçli bir tutumluluktur bu.
Tutumluluk tam olarak kanaatkarlık değildir.
Kanaatkarlıkta, aşırıya kaçma eğilimine direnme durumu söz konusudur. Kanaatkarlık, zevkten aşırılığa yönelen eğilimi saptar. Kendini tutma, çoğu zarar azı karar meselesidir. Kanaatkârlıkta bir katılık, zevkleri hor görme yada daha ziyade zevk korkusu vardır. Daha çok, kapılıp gitme korkusuyla aşırılıktan kaçınmaktır. Tutumluluksa, sadeliğin doyurucu olduğunu , azla ve hiçbir şeyle yakalanan kusursuz hazzı keşfetmektir:su, bir meyve ve rüzgarın soluğu. “Soluduğumuz havayla sarhoş olabilmek diye yazar Thoreau.
“Gördüğümü , kendimin kılarım” diye yazar: yürürken kış geceleri için renkli duygular ve güneşli anılar biriktirmek demektir bu.
Gerçek hazinemiz , gerçek mal varlığımız, edindiğimiz ve koruduğumuz temsiller toplamıdır.
“Hayallerime dönüyorum hep. Dünya zenginliğinin sırtında taşınmış ebedi bir servet bu, dar günler için kenara konulacak bir şey.”


Yürümenin Felsefesi, Frederic Gros

Leave a Reply

Your email address will not be published.


Notice: ob_end_flush(): failed to send buffer of zlib output compression (0) in /home/kozmikpsk/public_html/wp-includes/functions.php on line 5221